14 Mart 2019 Perşembe

Youtube da altyazıları açma

Selman ı farisi animasyonlu videomuz altyazılı
altyazıları açmak için ne yapmalıyız nasıl açılır vs
bu nedenle bilmeyenler için kısaca aşağıda özetledik

ANDROİD telefonlar için





Bilgisayarınız ve mobil cihazınızda YouTube altyazılarını açıp kapatabilir ve altyazı boyutunu ayarlayabilirsiniz. iOS'taki YouTube mobil sitesinde altyazılar kullanılamamaktadır.


Bilgisayarınız için

genel olarak altyazılar açıktır ama kapalıysa açmanız gerekir





Selman ı Farisi animasyonlu anlatım

Selman ı Farisi animasyonu dindersi video yayını olarak
 altyazılı şekilde  aşağıda ki linkte
seslendirmeli şeklini yakında dindersi yotube kanallarından birine yükleyeceğiz


Selmanı farisi hakkında geniş bilgi
Seçkin ve meşhur sahabilerden biri. İran asıllı olup, İsfahan'ın Cayy kasabasında doğmuştur. Bir rivayete göre de doğum yeri Râmehürmüz'dur. Doğum tarihi hakkında bilgi bulunmamaktadır. Selman (r.a)'ın Müslüman olmadan önceki ismi, Mabah b. Buzahşan'dır. Müslüman olduktan sonra Selman ismini almıştır. Künyesi Ebu Abdullah'tır. Ona nesebi sorulduğu zaman; "Ben; Selman b. İslam'ım" demiştir. (İbn Sa'd Tabakâtül Kübra, Beyrut (t.y.), IV, 75; İbnul-Esir, Üsdül-Ğabe, II, 417; İbn Hacer el-Askalani, el-İsâbe, Bağdat (t.y.), ll, 62). 

Selman (r.a)'ın babası Mecusiliğe aşırı bağlı olan bir köy ağası (Dikhan) olup büyük bir çiftliğe sahipti. Onun evinde bir ateşgede vardı ve onda ateşin sönmeden sürekli yanmasını sağlama işiyle Selman (r.a) ilgileniyordu. Babasının ona karşı olan sevgisi çok aşırıydı. Bu yüzden onu, kendisine bir zarar gelmesin diye eve kapatmıştı. Bu arada Selman (ra), Mecusiliğin gerçek bir din olup olamayacağı hakkında düşünmeye başladı. Ancak o kendi deyimiyle, bir köle gibi eve hapsedildiğinden, dışarıdaki olaylardan pek haberdar değildi ve bu yüzden Mecusiliği diğer dinlerle karşılaştırma imkanından yoksun bulunmaktaydı. Bir ara babası, işleri yoğunlaşınca onu tarlalardan birisine bakması için göndermek zorunda kaldı. Öte taraftan onu, kendisi için her şeyden değerli olduğunu söyleyerek işini bitirince gecikmeden eve dönmesi için uyardı. Bölgede az da olsa Hristiyan bulunmaktaydı. Yola çıkan Selman (r.a), bir kilisenin yanından geçerken, içerde ibadet edenlerin durumu dikkatini çekti ve içeri girerek onları izlemeye başladı. O, evde hapsedilmiş olduğu için bu insanların dini hakkında hiç bir bilgiye sahip değildi. Selman (r.a) tarlaya gitmekten vazgeçerek, büyük bir merak içerisinde, akşama kadar orada kalmış ve bu dinin Mecusilikten daha hayırlı olduğu kanaatine vararak, onlara bu dinin kaynağının nerede olduğunu sormuştu. Onunla ilgilenen Hristiyanlar, dinleri hakkında onu bilgilendirmişler ve bu dinlerinin kaynağının Suriye'de olduğunu söylemişlerdi. 

Selman (r.a), eve dönmekte gecikince babası endişelenmiş ve onu bulmak için adamlar göndermişti. Eve dönen Selman (r.a), başından geçen olayı babasına anlattı. Babası ise ona, gördüğü dinde hiç bir hayrın bulunmadığını ve atalarının dininin, karşılaştığı dinden daha iyi ve üstün olduğunu söyledi. Selman (r.a) babasına karşı çıkarak, Hristiyanlığın kendi dinlerinden üstün olduğu konusunda onunla tartışmaya başladı. Babası, onun bu durumundan telaşlandı ve ayaklarından bağlayarak onu hapsetti. Selman (r.a), kilisedeki Hıristiyanlarla irtibat kurarak, Suriye tarafına gidecek bir kervan hazır olduğu zaman, kendisine haber vermelerini istedi. Böyle bir kervan hazır olduğu zaman, kendisine verilen haber üzerine evden kaçtı ve bu kervana katılarak Suriyeye gitti. Burada bir rahibin hizmetine girdi ve ondan Hıristiyanlığın esaslarını öğrenmeye başladı. Ancak bu rahib, kötü bir kimseydi. O, insanları sadaka vermeye teşvik ediyor, fakat topladığı bu sadakaları yerlerine sarfetmeyerek kendisi için biriktiriyordu. Bu rahib ölünce, Selman (r.a), onun yerine geçen rahibe tabi oldu. Bu kimse zühd ve takva sahibi bir zattı. Ona büyük bir sevgiyle bağlanan Selman (r.a), ölümü yaklaştığı zaman; kendisine kimi tavsiye edebileceğini sordu. Rahip ona, tabi olunabilecek tek kişiyi tanıdığını, onun da Musul'da bulunduğunu söyledi. Selman (r.a), Musul'a gidip, bu kimseye tabi oldu. Onun ölümü yaklaştığı zaman da ondan yine kimin gözetimine girmesi gerektiği hususunda tavsiye istedi. Bu zat ona, üzerinde bulundukları itikadta hiç kimseyi tanımadığını, ancak, Nusaybin'de bulunan bir âlime tabi olabileceğini söyledi. 

Selman (r.a) doğruca Nusaybine gitti. Nusaybin'deki rahibin yanında bir müddet kaldıktan sonra, onun da ölüm döşeğine yattığını gören Selman (r.a), yine kime uyabileceğini sordu. Bu kimse, ona, uyulabilecek tek bir kimseyi tanıdığını ve onun Rum diyarında, Ammuriye'de bulunduğunu söyledi. O ölünce Selman (r.a), Ammuriye'ye gitti. Ammuriye'de bir müddet kaldıktan sonra burada yanında kaldığı rahibin ölümü yaklaştığı zaman ondan da kime tabi olacağı konusunda vasiyette bulunmasını istedi. Bu kimse ona, yeryüzünde tabi olunabilecek bir kimsenin var olduğunu bilmediğini söyledi ve şöyle ekledi: "Ancak bir peygamberin gelmesi yakındır. O, İbrâhim'in dini üzere gönderilecek ve kavminin arasından hicret edip, içinde hurma bahçeleri olan iki harra arasındaki bir yere gidecektir. Onun peygamber olduğunu belirten alâmetleri vardır: O, hediye edilen şeyleri yer, sadaka olarak hiçbir şeyi kabul etmez. İki omuzu arasında da nübüvvet mührü bulunmaktadır. Görünce onu tanırsın. O ülkeye gidip ona katılmayı başarabileceğine inanıyorsan bunu yap." (Ahmed b. Hanbel, V, 442-443; İbn Sa'd, IV, 77-78; İbnul-Esîr, Üsdül-Ğâbe, II, 417-418).

Selman (r.a), burada bir müddet kaldıktan sonra, Kelb kabilesinden bir tüccarla karşılaştı. Ondan, ülkesi hakkında bilgi aldı ve bahsedilen nebinin bu bölgedeki bir yerden çıkması gerektiğine kanaat getirerek, kendisini bir ücret karşılığında birlikte götürmesini istedi. Selman (r.a)'ın teklifini kabul eden Kelbli Arap onu yanına alarak Hicaz'a doğru yola çıktı. Ancak, Vadil-Kura'ya geldiklerinde bu kimse Selman (r.a)'a ihanet etti ve onu köle olarak bir Yahudiye sattı. Vadil-Kura'da hurmalıkları gören Selman (r.a), kalbi mutmain olmamakla birlikte, Ammuriye'deki rahibin kendisine tarif ettiği yerin burası olmasını arzuluyordu. Vadil-Kura'da bir müddet kaldıktan sonra, efendisinin amcasının oğlu olan Kureyzaoğulları'ndan bir kimse tarafından satın alınarak Medine'ye götürülen Selman (r.a), burayı görünce, hocasının kendisine bahsettiği beldeye geldiğini anlamıştı. 

Rasûlüllah (s.a.s) Mekke'de peygamberlikle görevlendirilip Medine'ye hicret edene kadar köle olarak hurma bahçelerinde çalışmış ve sürekli meşgul tutulduğu ve serbest olarak kimseyle konuşamadığı için, onun varlığından haberdar olamamıştı. Rasûlüllah (s.a.s) Kuba'ya geldiği zaman Yahudiler, Evs ve Hacrec'in ona iman etmesine kızıyor ve bunu bir türlü hazmedemiyorlardı. Selman (r.a), hurma bahçesinde bir ağacın tepesinde çalıştığı sırada Yahudilerden birisi gelmiş ve ağacın altında oturan Selman (r.a)'ın sahibine (Evs ve Hacrec'i kastederek); "Allah Benu Kayle'ye lânet etsin. Vallahi onlar şu anda, Mekke'den bu gün gelen bir adamın etrafında toplanmış bulunuyor ve onun nebi olduğuna inanıyorlar" dedi. Selman (r.a) şöyle demektedir: "Ben kendi kendime; "bu kesinlikle o peygamberdir" dedim. Öyle bir titremeye başladım ki; ağacın altında duran sahibimin üzerine düşeceğim korkusuna kapıldım. Süratli şekilde ağaçtan aşağı inip; "Ne diyor? Bu haber nedir?" diye sordum. Bunun üzerine efendim bana şiddetli bir yumruk attı ve; "Bundan sana ne! İşinin başına dön." diye bağırdı. Ben ona; "Sadece duyduğum bu haberin ne olduğunu anlamak istemiştim." dedim. Akşam olunca Selman (r.a), biriktirmiş olduğu bir miktar yiyeceği alarak, Kuba'da bulunmakta olan Rasûlüllah (s.a.s)'in yanına gitti ve ona; "Senin salih bir kimse olduğunu duydum. Yanınızda ihtiyaç sahibi olan arkadaşlarınız var. Sizin halinizi duyduğum zaman, bunları size vermemin daha iyi olacağını düşündüm." dedi ve getirdiklerini Rasûlüllah (s.a.s)'in yanına koydu. Rasûlüllah (s.a.s), ashabına; "Yiyin" dedi. Ancak kendisi bunlardan yemedi. Selman (r.a), sadaka kabul etmediğini gördüğü zaman kendi kendine; "Bu alametlerin biridir." dedi. Daha sonra Rasûlüllah (s.a.s) Medine'ye geçti. Selmân (r.a) tekrar bir şeyler hazırlayarak Rasûlüllah (s.a.s)'in yanına gitti ve getirdiklerinin sadaka olmadığını, sadece kendisine hediye olarak vermek istediğini söyledi. Onun sahabeleriyle birlikte bunlardan yediğini görünce ikinci alametin de onda var olduğuna kani oldu. 

Bir zaman sonra Selman (r.a) tekrar Rasûlüllah (s.a.s)'in yanına gitti. Rasûlüllah (s.a.s) ashabıyla birlikte oturmaktaydı. O, onlara selam verdikten sonra, Rasûlüllah (s.a.s)'in etrafında dolaşmaya başladı. Onun, bildiği bir şeyi araştırdığını anlayan Rasûlüllah (s.a.s) ridasını kaldırdı. Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'in sırtındaki mührü gördüğü zaman Ammuriye'deki rahibin kendisine bahsettiği mührün aynısı olduğunu anladı ve onu öperek ağlamaya başladı. Rasûlüllah (s.a.s) onu yanına oturtarak halini sordu. Selman (r.a), oraya ulaşıncaya kadar başından geçen olayları anlattığı zaman, Rasûlüllah (s.a.s) ve orada bulunan sahabiler bunu hayretler içerisinde dinlemişlerdi. (İbn İshak, es-Sîre, Neşr: M. Hamdullah, İstanbul 1981, 66; Ahmed b. Hanbel, V, 442-443; İbn Sa'd, a.g.e., IV, 77-79; İbnul-Esîr, Üsdül-Ğabe, II, 418-419; Muhammed b. Hasan ed-Diyarbekrî, Tarihul-Hamis, Beyrut (t.y), I, 351-352; Ahmed b. Hafız el-Hakemî, el-Kısasul-İslâmiye, (muhtemelen) Riyad 1976, I,187-189). Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'e geldiği zaman Arapçayı meramını anlatacak ölçüde bilmiyordu. Onunla Farsçayı bilen bir tercüman aracılığıyla konuşmuş olduğu rivayet edilmektedir. (Diyarbekrî, a.g.e., I, 352).

Selman (r.a)'ın İsfahan'daki köyünde başlayan ve Müslüman olup kölelikten kurtuluncaya kadar başından geçen bu olayları Ahmed b. Hanbel, İbn Sa'd, İbnul-Esir ve diğerleri, onun kendi anlatımıyla İbn Abbas'dan rivayet etmektedirler. İbn Sa'd'ın Kurre el-Kindî'den naklettiği başka bir rivayette ise Selman (r.a)'ın bu kıssası farklı bir şekilde anlatılmakta ve onun, İslam'a ulaşan yolculuğu esnasında, hıristiyan hocaların vasiyetleriyle, Hıms'a gittiği; yine buradan tavsiye üzerine Kudüse ulaştığı; burada kendisine tarif edilen zatı bulup ondan ilim tahsil ettiği; bu kimsenin ona son peygamberin çıkacağı yer ve önceki rivayetlerde geçen alametleri bildirmesi üzerine Hicaz'a doğru hareket ettiği ve sonunda Araplardan bir topluluk tarafından köle edilip Medine'de bir kadına satıldığı nakledilmektedir. (İbn Sa'd, a.g.e., IV, 71-72; diğer rivayetler için bk. el-Hâkim, el-Müstedrek, Beyrut (t.y.), III, 598, vd.).

İbnul-Hacer, Selman (r.a)'ın Müslüman olana kadar hakkında nakledilen kıssaların birbiriyle farklılıklar arzettiğini, bunların arasını telif etmenin güç olduğunu söylemektedir. (Askalanî, a.g.e., II, 62).

Selman (r.a), Hicret'in beşinci yılına kadar köle olarak yaşamıştır. Bundan dolayı o, Hendek savaşından önceki gazalara iştirak edemedi. Uhud savaşı öncesinde Rasûlüllah (s.a.s) ona, efendisiyle mükâtebede/şartlı azad edilme anlaşması bulunmasını söyledi. Selman (r.a), bunun üzerine efendisine giderek onunla, üç yüz hurma fidanı temin edip dikmek ve kırk ukıye (1600 yüz dirhem) altın vermek şartıyla anlaştı. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s), Sahabilere: "Kardeşinize yardım edin. " dedi. Sahabiler güçleri miktarınca fidan temin ederek üç yüz tane fidanı ona verdiler. Rasûlüllah (s.a.s), ona: "Selman, git çukurlarını kaz. Dikmeye sıra geldiği zaman onları sen dikme, bana haber ver. Onları kendi ellerimle yerlerine koyayım."dedi. Selman (r.a), çukurların kazılma işini Sahabîlerin yardımıyla bitirdi. Rasûlüllah (s.a.s), bahçeye giderek bütün fidanları yerine koydu. Bu fidanlardan hiç bir tanesi kurumamıştı. 

Daha sonra, Rasûlüllah (s.a.s) Selman (r.a)'ı yanına çağırarak, efendisine ödemesi gereken kırk ukıye altını ödemesi için ona yumurta büyüklüğünde bir altın külçesi verdi. Selman (r.a): "Bu benim ödemem gereken miktarı nasıl karşılar ya Rasulallah?" demekten kendini alamadı. Rasûlüllah (s.a.s) ona, "Ey Selman! Allah onunla senin borcunu karşılayacaktır"dedi. Selman (r.a) şöyle demektedir: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onunla kırk ukiyelik ödemem gereken miktarı ödedim". Artık böylece Selman (r.a) hürriyetine kavuşmuş oluyordu. (Ahmed b. Hanbel, V, 443-444; İbn Sa'd, a.g.e., IV, 79-80; Diyarbekri, I, 468; İbnül-Esîr, Üsdü'l-Ğabe, II, 419; onun azad edilmesi hakkında değişik rivayetler için bk. Diyarbekrî, a.g.e., I, 469).

Selman (r.a)'ın katıldığı ilk savaş Hendek savaşıdır. Müşrikler, müttefiklerle birlikte oluşturdukları on bin kişilik bir orduyla birlikte Medine'ye doğru harekete geçtikleri zaman, Rasûlüllah (s.a.s), şehir içinde kalarak bir savunma savaşı vermeyi kararlaştırmıştı. Ancak, Medine'nin çevresinde düşmanın şehre girişini engelleyecek her hangi bir sur yoktu. Bu durum şehrin savunulmasını oldukça güçleştiriyordu. Yapılan istişareler esnasında Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'e, "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz İranda muhasara edildiğimiz zaman şehrin etrafında bir hendek kazarak kendimizi savunurduk." deyip hücuma açık bölgede bir hendek kazılması görüşünü ileri sürmüştü. (Taberi, Tarih, II, 566). Bu görüş Rasûlüllah (s.a.s) tarafından uygun bulunmuş ve derhal hendeğin kazılması için faaliyete geçilmişti. Selman (r.a), kuvvetli bir kimseydi ve kazı işinde oldukça verimli çalışmaktaydı. Ensar grubu, Selman (r.a)'ı sahiplenerek, "Selman bizdendir." dediler. Bunun üzerine muhacirler; "Hayır Selman bizdendir."demeye başladılar. Bunu duyan Rasûlüllah (s.a.s); "Selman bizdendir. O ehl-i beytimdendir." diyerek onu ehl-i beytine dahil etmiştir. (Taberi, aynı yer; İbn Sa'd, a.g.e., IV, 83).

Selman (r.a), daha sonraki bütün savaşlarda Rasûlüllah (s.a.s) ile birlikte bulunmuştur. Mekkeli müşrikler, Medine önlerine geldikleri zaman şehirle aralarındaki hendeği gördüklerinde şaşırmışlardı. Çünkü Araplar daha önce böyle bir savunma usulünden habersizdiler. Müşrikler, bu hendeği geçmeyi denedilerse de başaramadılar. Savaşın kazanılmasında hendeğin rolü o kadar büyük olmuştur ki, bundan dolayı Hendek savaşı olarak adlandırılmıştır.

Selman (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)'in yanından vefat edinceye kadar ayrılmadı. Hz. Ebu Bekir (r.a)'ın Halifeliği zamanında da Medine'de bulunmuştur.

Ömer (r.a) devrinde İslâm ordusu İran'ın fethi için harekete geçtiği zaman Selman (r.a) da bu orduya katıldı. Selman (r.a) İran asıllıydı. Bundan dolayı düşman ordusunun durumunu çok iyi biliyordu. Ayrıca Farsların İslâm dinini kabul ederek dalaletten kurtulmalarını şiddetle arzulamaktaydı.

İranlılar, Kadisi'ye yenilgisinden sonra Medain'de toplanmışlardı. Müslümanlar Dicle nehrinin kenarına geldikleri zaman, karşıya geçmek için hiç bir şey bulamadılar. Sa'd b. Ebi Vakkas, karşı sahile bir öncü birliği gönderip geçiş güvenliğini sağladıktan sonra, bütün orduya nehri geçme emrini verdi. Ordu topluca, suları kabarmış bir şekilde akan Dicle nehrine daldı. Sa'd (r.a)'in yanında Selman (r.a) bulunmaktaydı. Sa'd (r.a), dua ediyor ve Allah Teâlâ'nın dostlarına yardım edeceğini, dinini üstün kılacağını ve Allah Teâlâ'ya isyan eden bir topluluğun iyiliğe (İslâm'a) galebe çalamayacağını söylüyordu. Nehrin ortasında oldukça heyecanlı bir halde bulunan Sa'd (r.a)'a, Selman (r.a) şöyle demekteydi: "İslâm yepyenidir. Allah, karaları nasıl Müslümanların emrine vermişse, denizleri de onların emrine verecek güçtedir. Allah'a yemin ederim ki Müslümanlar nehre nasıl akın akın girmişlerse nehirden öylece akın akın çıkacaklardır". Gerçekten Selman (r.a)'ın dediği olmuş ve Müslüman ordusu hiç kayıp vermeden karşı kıyıya geçmişti. (Taberi, Tarih, IV, 11-12; İbnul-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, II, 511-512). İranlı askerler dehşet içerisinde, onların nehri geçişlerine bakıyorlar ve kendi kendilerine; "Şeytanlar geliyor. Vallahi bizim savaştığımız bu topluluk cinlerden başkaları değildir."demekteydiler. (Taberi, II, 514). İranlı askerler kaçarak Kisra'nın sarayına sığınıp direnmeye devam ettiler. Buraya gönderilen öncü birliğinin komutanı Selman (r.a)'dı. O, surun önüne geldiği zaman, İslamın emrettiği şekilde onları üç defa Müslüman olmaya, kabul etmezlerse cizye ödemeye davet etti. Selman (r.a) onlara şöyle diyordu: "Ben de aslen sizden biriyim. Size acıyor ve yumuşak davranıyorum. Eğer müslüman olursanız bizim kardeşlerimiz olarak aynı haklara sahip olursunuz. Bunu kabul etmez, dininiz de kalmak isterseniz, bize itaat ederek cizye ödersiniz. Bunu da kabul etmezseniz, diğerleri gibi sizinle savaşırız." (Taberi, a.g.e., IV,14). Selman (r.a), meselenin Arapların Acemlere hâkimiyeti meselesi olmadığını onlara anlatabilmek için, "Sizden biri olduğum halde Araplar bana itaat ediyor." diyerek (İbn Hanbel, V, 444) ikna etmeye çalışıyordu. Selman (r.a) ilk iki şartı kabul etmemeleri üzerine onlara üç gün düşünmeleri için mühlet verdi. Üçüncü gün sarayda bulunan askerler teslim olmayı kabul ettiler ve böylece Kisra'nın muhteşem sarayı Müslümanların eline geçmiş oldu. (Taberi, a.g.e., IV). Daha önce Behuresirdekileri de o İslâm'a davet etmişti. Ancak buradakiler, cizye vermeyi de reddedince savaşılarak mağlup edilmişlerdi. (Taberi, aynı yer).

Sa'd (r.a) Medâin'de karargah kurmuştu. Ancak buranın havası, İslâm askerlerine iyi gelmemiş, iklim değişikliğinden dolayı yüzlerinin renkleri değişmişti. Bu durumu öğrenen Ömer (r.a), Sa'd'a haber göndererek, Müslümanların yaşamalarına uygun bir yer tesbit edilmesi için Selman (r.a) ile Huzeyfe (r.a)'ı görevlendirmesini istedi. Bu yer ile Medine arasında ulaşım kolaylığını engelleyecek bir nehrin bulunmamasını özellikle vurguladı. Bölgede araştırmalarda bulunan Selman (r.a) ve Huzeyfe (r.a), sonunda Kufe üzerinde karar kıldılar ve burada ordugah şehri inşa edildi. (17/638) (Taberi, a.g.e., IV, 40-41; İbnul-Esir, el-Kamil fit-Tarih, II, 527-528). Selman (r.a) İran'ın fethi için devam eden askerî harekâtlarda aktif olarak rol almıştır. (Taberi, IV, 305; İbnul-Esir, el-Kâmil fit-Tarih, III, 132).

Selman (r.a), Hz. Ömer (r.a) döneminde Medâin valiliğinde bulunmuşturSelman (r.a), Hicri 36 yılında Medain'de vefat etmiştir. (İbnul-İmad, Şezerâtu'z-Zeheb, I, 44; İbn Hacer, a.g.e., II, 63; İbnul-Esîr, Tarih, III, 287; İbn Sa'd, a.g.e., VI,17). Ancak onun ölüm tarihi hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır. Hz. Osman (r.a)'ın hilafetinin sonlarına doğru, 35 veya 37 yılında vefat ettiği rivayet edilmekte; hattâ Hz. Ömer zamanında öldüğü de söylemektedir. (İbnul-Esîr, Üsdü'l-Ğabe, II, 421)

7 Mart 2019 Perşembe

Hz Muhammedin Cesareti


 Cesaretli olması:
Uhud ve 
huneyn savaşları  Uhud savaşında en zor anlarda bile ordunun içinde olmuş yalınkılıç savaşmıştır
Huneyn savaşında başlangıçtaki bozgunda herkes kaçmaya başlamış bir tek o kalmıştır.....o kadar ki Hz Ali bile onun arkasında onu siper ederek savaşmıştır.

Mekke'de Müslüman olmayanlar peygamberimize ve arkadaşlarına işkence yaptılar ve hakaret ettiler. Onu engellemek için her türlü yolu denediler. Hz. Muhammed'i bu davetten alıkoymak için önce mal, mülk, makam, mevki teklif ettiler. O da, "Güneşi sağ elime, ayı da sol elime koysalar, yine de bu davadan vazgeçmem." demiştir.
Düşmanları peygamberimizi bu şekilde yola getiremeyeceklerini anlayınca onu ve arka­daşlarım ölümle tehdit ettiler. Aylarca Müslümanlara boykot uyguladılar. Hatta birkaç kez onu öldürmeyi de plânladılar. Hattab'ın oğlu Ömer, Hz. Muhammed'i öldürmeye karar vermişti. Onun bulunduğu eve doğru yöneldiğini gören peygamberimizin arkadaşları telaşlanmaya başla­dılar. Bunun üzerine Hz. Muhammed, "Endişelenecek bir şey yok. Eğer iyilik için gelmişse hoş geldi. Yok öyle değilse biz de ona göre davranırız." dedi.

Allah, Hz. Muhammed'den zorluklara karşı kararlı ve cesur olmasını, bu zorlu sınavda Allah'a güvenmesini istemiştir. Allah'ın sözleri onu cesaretlendirmiş, ona umut vermiştir.
"Al­lah'a güven. Vekil olarak Allah yeter." (33/Ahzâb suresi, 3), Vetevekkel alellahi,ve kefa billahi vekiilaa

4 Mart 2019 Pazartesi

Hz Muhammedin Merhameti

Merhametli oluşu:
a)Ümmeti için çok merhametliydi Onlar için daima kolay olanı seçerdi
örn:Namazdayken çocuk ağlaması duyarsa namazı hızlı kılardı

Ayet:’’Ey inananlar andolsunki içinizden  sizin sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen size düşkün şefkatli ve merhametli bir peygamber gönderilmiştir’’Tevbe 128

b)İnanmayanlara merhameti: Onlar için çok üzülür kurtuluşları için hep dua ederdi
’’Ey Muhammed bu söze inanmayanların ardından üzülerek nerdeyse kendini mahvedeceksin’’
  Taif dönüşü kendisini taşlayanlara dua etmesi bunun en çarpıcı örneğidir.

c)Bütün canlılara merhameti:Mute savaşından önce orduya hitaben ‘’Düşmanlarınızla savaşın ancak
kadın çocuk ve din adamlarına şefkatli davranınız.Ağaçları kesmeyiniz.
Asla kimseye beddua etmemiş ve kimseye vurmamıştır


NAAT
Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi!
Düşkünlerin kanadıydın
Yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey resul,
Nerde kaldın ey nebi!
Arif Nihat ASYA (Dualar ve Âminler, s. 64)

Hz. Muhammed insanların hayvanları sevmelerini öğütlemiştir.
Hz. Muhammed tüm canlılara karşı merhametliydi. Hayvanların da hakları olduğunu in­sanlara öğretti. Hayvan sahiplerinin hayvanlarına iyi bakmalarını, taşıyabileceklerinden fazla yük yüklememelerini isterdi. Kendisi de öyle yapardı.
Arkadaşlarıyla bir yolculuk sırasında dinlenmek amacıyla bir yerde konakladılar. Bir kuş oradaki ağaçlardan birine yuva yapmıştı. Bazıları kuşun yuvasındaki yavrularını aldılar. Bu­nu gören kuş çırpınmaya başladı. Kuşun bu hâlini gören Hz. Muhammed, " Kim bu hayvanca­ğızın yavrusunu alıp onu ıstıraba attı?Yavrusunu hemen geri verin!" dedi (Ebu Davut, Cihat, 122, Nü.: 2675). .

Büyük küçük herkesle güzel konuşur   kimsenin sözünü kesmezdi
Çağıran kim olursa olsun davetlere giderdi    derdini anlatmaya gelenleri sonuna kadar dinler çare arardı

Fakirliğinden dolayı kimseyi küçümsemez zenginliğinden de kimseyi övmezdi

islam ve bilim

islam ve bilim İslamın bilime verdiği önem
Lise Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersi  akıllı tahta sunuları ,öğretmen ve öğrencilerimizin istifadesine sunulmuştur

konuyla ilgili   İslamın bilime verdiği önem ve müslüman bilim adamları konulu 2 adet  antropi teach sunusu indirme linki

müslüman bilim adamları

islam ve bilim İslamın bilime verdiği önem
islam ve bilim

28 Şubat 2019 Perşembe

Hz Muhammedin Güvenilirliği


Örnekler
Gençken  kendisine verilen lakab güvenilirliğinin en büyük delilidir,gençken bu lakabı almak zor olduğu kadar ömür boyu  buna halel getirmeden yaşamakta zordur ve bu zor işi o başarmıştır.

   Safa tepesinde sorduğu soru karşısında insanların düşünmeden evet biz sana inanırız demeleri de onun toplumda ne kadar güvenilir kabul edildiğinin güzel bir kanıtıdır….
Mekkelilier kabenin onarımını birlikte tamamlamışlar bir sorun çıkmamıştı ama acer ül esved taşını yerine koymaya sıra geldiğinde hangi kabile koyacak tartışması yüzünden sorun çıkmıştı adeta savaş çıkacaktı...Bu nedenle bir hakem tayin etmeye karar verdiler.Dendiki haremin kapısından ilk giren hakem olsun....Herkes heyecanla beklemeye başladı acaba gelen kişi kim olacak  kimi kayıracak kimden tarafa olacak...Nihayet hz Muhammed içeri girdi herkes derin bir nefes aldı çünkü herkes emindi ki o kimseyi kayırmaz kimseden tarafa olmadan hakemlik yapardı o Muhammed ül Emin di.
  O kadar güvenilirdi ki hicret edeceği gece düşmanlarının bir çok emanetleri ondaydı düşmanı bile ona güveniyordu...O da o güveni boşa çıkarmadı emanetleri geri vermesi için yatağında Hz Ali'yi  yatırarak ona emanetleri geri verme görevi verdi.


ayet
"İna­nanlar, emanetlerine ve verdikleri sözlere sadakat gösterirler." Mü'minûn suresi, 8)
Hadis
"Mümin, insanların canları ve mallın hakkında kendisine güvendiği kimsedir." (Tirmizî, İman12
Hz. Muhammed şöyle buyurur: "Bana şunlar hakkında söz verin, ben de size cenne­ti müjdeleyeyim:
*   Konuştuğunuz zaman doğru konuşun!
*   Söz verdiğiniz zaman sözünüzü yerine getirin!
*   Size emanet edileni koruyun!..." (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/323

12 Şubat 2019 Salı

din dersi ilahileri

din dersi ilahileri isimli oynatma listemizi hazırladık
Özellikle küçük yaştaki izleyicilerimize kliplerimizi dinletmek isteyen büyüklerin çok işine yarayacak .Bu sayede kenarda başka videolar reklamlar olmayacak.
  Listedeki ilahilerden bazıları:  islamın şartı beştir,imanın şartı 6 dır 6 ilahisi,peygamberi görmek için,yemekten önce bismillah,birsin allahım,camiye gidiyorum,yüce kitabım,12 dir namazın farzı,rabbim sana çok şükür,bismillah,peygamberler ilahisi.

En uzun ve kapsamlı Yeni oynatma listemiz hepsi ilahi kliplerinden oluşan dev oynatma listesi tam 35 klibimiz bir arada. BURAYA TIKLAYIN

11 Şubat 2019 Pazartesi

İyilik yapmak ve güzel ahlak


Güzel ahlak her din gibi İslam dininin de nihai amacıdır.Bütün ibadetler insanın güzel ahlaklı yani kamil olgun insan olmasına yöneliktir.Kimi  oruç gibi nefsimizi terbiye ederek kimi namaz gibi kötülklerden uzak utarak kimisi hac gibi empati duygumuzu geliştirerek bizi güzel ahlaklı yapma yolunda eğitir donatır.O yüzden dir ki peygamberimiz ‘’Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere görevlendirdim buyurmuştur.
  Güzel ahlak deyince kapsamı çok geniş bir konudan bahsediyoruz.Sabırdan tutun cesarete saygıya kadar çok geniş bir yelpaze.Bu yazımızda iyilikten kısaca bahsedeceğiz.İyilik yap iyilik bul derken atalarımız herhalde sadece bu dünyadaki karşılığından bahsetmiş olmasa gerek.Zira iyiliğin karşılıksız yapılanı makbul olduğu gibi ahrette de karşılığı vardır.Bir iyiliğin ahlaki olabilmesi için karşılıksız ve iyilik niyetiyle yapılmış olması gerekir.Karşılıksız olsa bile bir fiil iyilik niyetine yapılmamışsa güzel ahlak  anlamında değer taşımaz.Mesela yoldan taşı alıp kenara atan bir kişi bunu insanlar rahatsız olmasın diye yapmışsa güzel ahlaktır.Ama yoldan taşı alayımda şu adama atarım niyetiyle atıpta tutturamamışsa ahlaken iyi sayılmaz.Dinimizde iyiliğe sadaka da denebilir zira bir tebessümle de olsa birini sevindirmek sadaka sayılmıştır.Aşağıda  basit bir işle bir gurup çocuğun sevindirilmesine güzel bir örnek var Bir tebessümlük sadaka videosu dindersi kanalı


(Kim ki bir müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindirse, Allahü teâlâ da  kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır.) [Buhari]
(Müslüman, müslümanın kardeşidir. Onu incitmez, üzmez. Birisi bir müslümanın aybını, kusurunu örterse, Allahü teâlâ, kıyamette onun ayıplarını, kabahatlerini örter.) [Buhari]
(Her bir  iyilik sadakadır.) [Tirmizi]
Kâfir-mümin herkese, hatta bütün hayvanlara  ve bitkilere merhamet etmek gerekir! Peygamber efendimiz, (Merhametli olmayan imanlı olmaz) buyurunca, Eshab-ı kiram sual etti:
– Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz.
– Bir arkadaşa merhamet kâfi değildir. Bütün mahlukata merhametli olmak gerekir. [Taberani
sordum sarı çiçeğe ilahisi yeni klip çocuklar için

Ayrıca iyilik ettiğimiz birisi bize kötülük yapsa bile ona iyilik edebilmeliyiz

Bir başka iyilik videosu örneği indirmek isterseniz linke tıklayınız
küçük bir iyilik videosu

7 Şubat 2019 Perşembe

Selamsız olmaz

Bugün twitter da gündem olmuş

Doğrusu 25 Ekim  belki ama insanlarımız bir selamı çok görmememişler gündem yapmışlar TWİTER DA. :)



madem,, selam olsun kelamdan anlayan yüreklere.



Evet selam kökünden gelen islamda selam a önem verilmemesi düşünülemez elbet.
Hatta Müslümanlar için 365 gün de denilebilir :)
Esselamualeykum.Selam vermek sünnet almak farz cümlesi hadis midir bilinmez ama dinimizde selamlaşma teşvik edilmiştir. ve şu ayeti düşündüğümüzde pekala farzdır
“Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır.” (Nisa Suresi, 86)
Selamın karşılığını güzeliyle vermek, tam anlamıyla alçakgönüllü, hoşgörülü olma ve kibirlenmemenin  ifadesidir. Cahiliyenin kötü ahlak yapısında ise, verilen  selamı almamak, duymazdan gelmek vb tavırlar karşı tarafa üstünlük gösterisi olarak yapılır.
 İslam'da ise müslümanlar arasında böyle bir üstünlük anlayışı, değerlendirme şekli asla yoktur. Konumu  mevkii rütbesi ne olursa olsun, kendisine verilen bir selamı almak her mümin için Kuran'dan bir emirdir. 

  “... Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız.” (Nur Suresi, 61) 

Ayette blirtildiği gibi akıl kullanılır ve bu sözün manası  düşünülürse verilen selamla şunlar gerçekleşmiş olur: En önemlisi rabbimizin ayetle farz kıldığı bir emir ,yerine getirilmiş olur. Ayrıca  Allah'ın barış ve esenlik veren manaısndaki  "Selam" ismi anılmış olur. Müminler bu vesileyle sık sık birbirlerine en güzel dilekte bulunup karşılıklı sevgi ve kardeşlik bağlarını pekiştirirler. Birlikte Allah'ı anmış olurlar ve bir cennet tavrı olan selamlaşmayla ahirete duydukları özlemi ifade ederler. Selam sözü, aralarındaki güvenin ve esenliğin de bir ifadesi olur. 
Selam ile ilgili bir çok hadis vardır birisi

Müslümanın Müslüman üzerindeki altı haktan biri de selam vermektir.)[Müslim] 


Biz de selamla ilgili çocuklar için bir klip yapmıştık





Ne demişti Barış manço
 Selam vermeyene adam denir mi !
o zaman selamların en güzeli gelsin 
esselamü aleyküm ve rahmetullahi..

4 Şubat 2019 Pazartesi

En büyük kim Allah ilahisi

Günde beş kere okunan ezanda ve her farz namaz için getirilen kamette altışar defa “Allahu ekber” ifadesi yer alır. 
imanın şartı altı ilahisinde olduğu gibi ilk şart Allaha iman  Allaha imanın gereği de en büyük Allah demek ve buna gönülden inanmak.Herşeyin sahibi ve yaratıcısı Allah tabiki en büyüktür.Bunun ifadesi de ALLAHÜ EKBER dir.  Allahı en büyük kabul eden bir insan tabi ki ona teslim olur onun kurallarına tabi olmayı kabul eder.Bunu da Kelime i şehadetin ilk bölümünde ifade eder namazın başında ALLAHÜ EKBER  diyerek ve ellerini kaldırarak gösterir.İşte en büyük kim allah en güzel kim allah diyen bu şarkıda da ona inanan kişinin onun emrettiği kurallara uyması gerektiği anlatılıyor, hak yememek güzel davranmak sözünde durmak, hesap vereceğini bilmek.en büyük kim allah bağışlayan allah ilahisi bunu yapmayanların acınacak durumda olduğunu  anlatıyor. Hakk’ı bilmez, vah vah


Cimri vermez, vah vah
Sözde durmaz, vah vah
Bakar görmez, vah vah
Cennet ucuz değil vallah

En büyük kim, Allah
En güzel kim, Allah
Esirgeyen, Allah
Bağışlayan, Allah

Hakk’a uymaz, vah vah
Yerde doymaz, vah vah
Komşu bilmez, vah vah
Sanki ölmez, vah vah
Sen de öleceksin vallah

En büyük kim, Allah
En güzel kim, Allah
Esirgeyen, Allah
Bağışlayan, Allah

Hakk’tan korkmaz, vah vah
Bencil sevmez, vah vah
Vurdumduymaz, vah vah
Sanki bilmez, vah vah
Hakk’a hesap vardır vallah

En büyük kim, Allah
En güzel kim, Allah
Esirgeyen, Allah
Bağışlayan, Allah

größte wer Allah. wer ist der schönste?Allah, who is the most beautiful Allah,who is the biggest? Allah,qui est le plus grand Allah



Peygamber Efendimiz ilk gelen vahiyle Cenab-ı Hakkı ululama, O’nu her şeyin üstünde tutma, en yüce varlık olarak kabul etme konusunda emrolunmuştur. Hz. Muhammed’e ilk vahiy Hira Dağı’nda inmiştir. “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir alaktan yarattı, oku, Rabbin kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren en büyük kerem sahibidir.” (Alâk, 1-5)  Tüm namazlarda (başlama) tekbiri farzdır. Çünkü Allah u Teâlâ “Rabbini yücelt” (el-Müddessir, 3) buyurmuştur.

Allah’ın yüceliğini ve sonsuz gücünü şu ayet ne güzel belirler: “Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman, O’nun emri sadece “Ol” demektir. O da hemen oluverdi.” (Yâsîn, 82). Şu ayet-i kerime de müminleri Allah’ı yüceltmeye teşvik etmektedir:

3 Şubat 2019 Pazar

Hayat ve Ölüm gerçeği


İnsanlık tarihinde ölüm hakikati hep en büyük gerçek olmuştur.
Bazen eceliyle bazen bir sebeple gelir insan ölüm Bu sebepler hastalık  trafik kazası gibi sebepler olabilir.İster dünyanın en azimli en güçlü insanı olun azimli  demişken  vahim bir olay
sonucu Ampüte Milli Takım Kaptanımız Osman ÇAKMAK’ın annesi Sultan Çakmak vefat etti, babası Ömer Çakmak hastanede tedavi altında. Sultan Çakmak'a Allah'tan rahmet, baba Ömer Çakmak'a acil şifalar diliyoruz.milli sporcumuz ve aile fertlerine sabırlar diliyoruz.
Öldükten sonra dirilme, haşr ve ahiret inacı i, cahiliye dönemi insanlarının da ciddî problemi olmuş ve hatta Rasulullah’a (asm) gelerek, çürümüş kemik parçalarını göstererek, ‘Çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diye sormuşlardır.
Ölüm gerçeğini i anlamak, varlığı, hayatı anlamakla ilgilidir Hayatın anlamını, varlığının hakikatini, kendi varlığını çözen ve idrak eden insan, ölüm gerçeğini  anlayacak, gerekli dersler çıkaracaktır.
 Aslında doğduğu gün insan ölüme adım atmıştır. Nefisler bu kadar yakın ve bu kadar gerçek olan hakikate bir o kadar uzaktır.
Peygamberimiz ne güzel tarif etmiş hayat ve ölümü 

 Schopenhouer’un ölümle ilgili şu tesbiti dikkat çekicidir: “Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker. Nihâî zafer ölümün olacaktır. Çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnız kısa bir süre için oynar. 

Bununla birlikte hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle devam ederiz. 
Tıpkı sonunda patlayacağından emin olsak da olabildiğince uzun ve büyük bir sabun köpüğünü üflememiz gibi.”
İnsan ölüm gerçeğini üzerine hiç almak istemez. Hep başkalarına geleceğini sanır, fakat çember daralmaya başlayınca, yani bir bir gördüğümüz, tanıdığımız simalar o uzun sefere gidince, bir an durur ve düşünürüz. Faniliği ve ölümlü olduğumuzu tam hissedecekken, yine nefis oyunlarını oynamaya başlar ve tekrar dünyaya, faniliğe dalar.
Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şerifinde, “Ölümden sonra olacakları bildiğiniz gibi, hayvanlar da bilselerdi, yemek için semiz hayvan bulamazdınız” demiştir. 
Ölüm, ömrün, varlığın sonu değildir. Varlığın her ânında sonun yakınında olmak demektir. Zira kalbimiz her vuruştan sonra saniyenin altıda biri kadar dinlenir. Yani günde yüz bin defa çarpan kalp, dört saat ölerek durmaktadır. Bu ölüm, yüz bin taksitle olduğu için biz bunu anlamayız. 
İşte biz insanlar gün içinde arzular, emeller, hırslar, istekler yumağı halinde iken, taksitler halinde ‘ölmeden evvel ölebilmek’ hakikatini bulabilsek, hayat daha anlamlı olacaktır. 
Ölüm gelecek bir nokta değil, belki de arkamıza dönüp baktığımızda geride kalan hayatımızdır. Ölüm rabıtasının ehl-i tarikat ile ehl-i hakikat arasındaki farkı bu noktadır. Ehl-i tarikat hayalen istikbale giderler. 
Ehl-i hakikat  ise her geçen dakikanın, her geçen saatin, senenin, yüzyılın, medeniyetin ölümlerini tefekkür eder ve gelecekte de kendi cenazesini, asrının cenazesini ve bir parça daha gitse dünyanın ve kâinatın cenazesini anında müşahede eder.



Meşhur dizi Kurtlar vadisinde de Necati Şaşmaz ölümle başlamıyor muydu diziye her halü karda ölüm hem bir son hem bir başlangıçtır.Allah ölümünde hayırlısını versin 


1 Şubat 2019 Cuma

sordum sarı çiçeğe ilahisi yeni klip çocuklar için

Şiirden öncelikle anlayacağımız eğer insan yunus kadar  kalbini temizler ibadetlerini yapar virdini eksik etmezse çiçeklerle de hayvanlarla da atomlarla da konuşur.Böyle bir insanda kimseyi , hiç bir şeyi incitmez çevresine asla zarar vermez.
Bu şiirin bir bölümüyle çocuklar tarafından söylenmiş ilahiye yaptığımız klip şurada




Koro değil de tek çocuktan dinlemek isterseniz klibi şurada



Çocuklar için olması nedeniyle şiirde asıl vurgulanan yerler ilahide yok


Şiirin aslı şöyledir

Sordum sarı çiçeğe: Benzin neden sarıdır? 
Çiçek eydür: Ey derviş ahım dağlar eritir.
Yine sordum çiçeğe: Size ölüm var mıdır?
Çiçek eydür: Ey derviş ölümsüz yer var mıdır!
Yine sordum çiçeğe: Kışın nerde olursuz?
Çiçek eydür: Ey derviş kışın türab oluruz.
Yine sordum çiçeğe: Tamu'ya girer misiz?
Çiçek eydür: Ey derviş, ol münkirler yeridir.
Yine sordum çiçeğe: Uçmak'a girer misiz?
Çiçek eydür: Ey derviş Uçmak âdem şehridir.
Yine sordum çiçeğe: Gül sizin neniz olur?
Çiçek eydür: Ey derviş gül Muhammed teridir
Yine sordum çiçeğe: Âdem’i bilir misiz?
Çiçek eydür: Ey derviş Âdem binde biridir.
Yine sordum çiçeğe: Kırkları bilir misiz?
Çiçek eydür: Ey derviş Kırklar Allah yâridir.
Yine sordum çiçeğe: Rengi kanden alırsız?
Çiçek eydür: Ey derviş ay ile gün nurudur.
Yine sordum çiçeğe: Boynun neden eğridir?
Çiçek eydür: Ey derviş kalbim Hakk'a doğrudur.
Yine sordum çiçeğe: Atan anan var mıdır?
Çiçek eydür: Ey derviş bu ne aceb sorudur!
Yine sordum çiçeğe: Sen Kâbe’yi gördün mü?
Çiçek eydür: Ey derviş Kâbe Allah evidir.
Yine sordum çiçeğe: Bahçene girsem nola?
Çiçek eydür: Ey derviş kokla beni geri dur.
Yine sordum çiçeğe: Sen Sırat'ı gördün mü?
Çiçek eydür: Ey derviş cümlenin ol yoludur.
Yine sordum çiçeğe: Gözün neden yaşlıdır?
Çiçek eydür: Ey derviş bağırcığım başlıdır.
Yine sordum çiçeğe: Yunus'u bilir misiz?
Çiçek eydür: Ey derviş Yunus Kırklar yâridir.
YUNUS EMRE

 şiirde: Çiçek, hayatın, dinin ve kâinatın sırrını çözmüş  bir arif özelliği  taşır.
Sarı çiçeğin" benzi sarı olmasına bakılıp  Bir insan gibi ele alınarak, onun Allah’a âşık ve günahlarından dertli bir varlık olduğu anlamı veriliyor.
Derviş, bir ümitle, çiçeğin ölümsüzlüğü bulduğunu ümit etmiştir Fakat aldığı cevap gerçeği yüzüne çarpar Çiçek de ölmektedir kışları ise toprak olmaktadır.İnsanın ölümünü ve Ahirette dirilişine de güzel bir örnek vermektedir.Ki bu örnek Kurandaki ahiretle ilgili ayetlerle de uyumludur.