26 Şubat 2020 Çarşamba

HZ MUHAMMEDİN HAYATI-mekke dönemi - ilk vahiy,ilk müslümanlar,ilk yıllar


İLK VAHİY
Peygamberimiz Mekke’de büyümesine rağmen putlara hiçbir zaman tapmamıştı. Tek Tanrı inancına sahip olan “Hanifler” gibi Peygamberimiz de Allah hakkında düşünür ve sık sık Nur Dağı’ndaki Hira mağarasına giderdi. Yiyeceği tükenince şehre inerdi. Fakirlere yardımda bulunup Kâbe’yi tavaf eder ve evden yiyecek alarak tekrar mağaraya dönerdi.

610 yılında Ramazan ayının son günleriydi. Peygamberimiz yine Hira mağarasında yalnız başınaydı. Vahiy meleği Cebrail Allah’ın ona gönderdiği ilk vahiy ile “Oku!” diye seslendi. Ardından Cebrail şu âyetleri okudu:

Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yarattı. Oku, çünkü senin rabbin, çok cömerttir. O insana yazmayı ve bilmediğini öğretendir.” (Alak Sûresi 96/1-5) Cebrail ile ilk kez karşılaşan peygamberimiz çok korktu. Hatta kendini mağaranın dışına atıp, kaçmak istedi. Dağdan koşarak inip evine gitti, uyumak istedi. Eşi Hz. Hatice’den (r.anha) kendisini sıkıca örtmesini istedi. Peygamberimiz kalktıktan sonra yaşadıklarını sevgili eşi Hz. Hatice’ye (r.anha) anlattı.

Hazreti Hatice, eşi Muhammed’e (s.a.v.) inandı. “Korkma! Allah’a yemin ederim ki o, hiçbir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen akraba hakkını gözetirsin. Doğru konuşursun, güçsüz olanlara yardım edersin. Fakiri doyurur, misafiri ağırlar, ihtiyacı olanı kollayıp gözetir ve haksızlığa uğrayanlara arka çıkarsın.” dedi.

Ardından da Hz. Peygamber’i amcasının oğlu olan Varaka b. Nevfel’e götürdü. Hazreti Hatice’nin bilgili ve tecrübe sahibi akrabası Varaka b. Nevfel Hazreti Muhammed’in (a.s.) başına gelenleri dinledikten sonra “Senin gördüğün, Allah’ın Mûsâ peygambere de gönderdiği Cebrail adlı melektir. Keşke genç olsaydım, keşke insanların seni zorla yurdundan çıkaracağı o günlerde yanında olabilseydim.” dedi.

Varaka biliyordu ki, kötülükler ile yaşamaya alışmış insanlar, yeryüzüne iyiliği yaymakla görevli peygamberlere pek de iyi davranmamışlar, çoğu kez onları göç etmek zorunda bırakmışlardı. Resûlullah efendimiz (s.a.v.) yaşadıklarının Allah tarafından gerçekleştirilen şeyler olduğuna emin olunca, rahatladı. Şimdiye kadar hiç puta tapmamıştı. Tek ve üstün bir yaratıcının varlığından emindi. Ve şimdi O yüce yaratıcı, ona peygamberi olma görevini vermişti.

İyi de ona kim inanırdı ki? Eşi Hatice’ye, Cebrail’in ona vahyettiği âyetleri tekrarladı. “Kimse inanmazsa, ben inanırım!” dedi Hatice annemiz. Peygamberimize ilk inanan kişi Hz. Hatice (r.anha) idi.


İlk Müslümanlar
Hz. Hatice’nin ardından yakın
dostu şimdiki deyimle kankası  Hz. Ebû Bekir, amcasının oğlu Ali b. Ebû Talib
(Hz. Ali) ve hizmetlisi Zeyd b. Hârise, kızları Zeynep,
Rukiyye ve Ümmü Gülsüm Müslüman oldu
Bu dönemde Hz. Peygamber (sav), Müslümanlara,
vahyedilen Kur’ân ayetlerini okuyor, iyilik yapıp kötülükten
uzak durmanın önemini anlatıyor, dünyada yapılan her şeyin hesabının verileceği âhiret hayatı  hakkında uyarılarda bulunuyordu.
İlk Müslümanlar, bu gizlilik döneminde Erkam b.  Ebü’l-Erkam’ın evinde bir araya geliyorlardı. Ev,Kâbe’nin yakınında Safâ tepesinin eteğindeydi
İlk Müslümanlardan çoğu Cennetle müjdelenmiştir Buradaki faaliyetler, Hz. Ömer’in Müslüman olmasına   kadar devam etti.

Peygamberimiz en yakınından başlayarak, insanlara İslâm’ın güzel çağrısını ulaştırma emri üzerine, bütün akrabalarını evinde yemeğe davet etti. Yemek sonrasında onlara İslâm’ı anlattı. Allah’ın var ve bir olduğunu, kendisinin O’nun peygamberi oluşunu, bu yüce görevini kusursuz bir şekilde yerine getirmek isteğini söyledi... En sert tepki Peygamberimizin amcalarından biri olan Ebû Leheb’den geldi. “Akrabasını böyle kötü bir şeye davet eden başka kimse görmedim!” diyerek evi terk etti.
Ama Resûlullah (s.a.v.) efendimiz vazgeçecek değildi. Ertesi gün yine bir davet verdi. Yine anlattı doğru bildiklerini.
Sonra çağrısını Mekke halkına da duyurdu. Safa tepesine çıkıp . “Ey Kureyşliler!” diye seslendi. “Şu dağın arkasında düşman var ve şimdi size saldıracak dersem, bana inanır mısınız?” Herkes hep bir ağızdan, “Evet! Biz senin yalan söylediğini daha önce hiç duymadık!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz “Allah’a yemin ederim ki bir gün öleceksiniz ve yine bir gün dirilip bütün yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz. İyiler için cennet, kötüler için de cehennem vardır. Ben sizi kıyamet gününün zorluklarına karşı uyarmakla görevlendirildim. Allah’ın birliğine ve benim peygamber olduğuma inananlar bu günün zorluklarından kurtulacak, inanmayanlar ise büyük bir sıkıntı çekecektir. Bu çağrıda bana yardım etmeye hazır mısınız?” diye sordu.


Bu duyurudan sonra Mekkede herkes onun peygamberliğini duymuş oldu.
Ona ilk inananlar genelde gençler fakirler ve kadınlar dı yani toplumda ezilen adalete ihtiyaç duyan ve değişime açık olan insanlar
Hz. Peygamber’e inananların gittikçe arttığını gören  Kureyşliler
onu küçümsemeye ve ona hakaret etmeye  başladılar; bir süre sonra da şiddete başvurmaktan,
Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara işkence etmekten  çekinmediler.
 Bu baskıların en ağırını Yâsir ailesi yaşadı
Sümeyye, Ebû Cehil’in acımasız işkenceleri altında
can vererek İslam tarihinde ilk şehit ünvanını kazandı.
Yâsir de aynı gün işkence ile şehit edildi. Anne ve babasının,
gözünün önünde öldürüldüğüne şahit olan
Yâsir, müşriklerin ağır işkencelerine daha fazla dayanamayarak
Hz. Peygamber’in aleyhinde konuşmak
zorunda kaldı. Müşriklerin elinden kurtulur kurtulmaz
da Hz. Peygamber’in yanına giderek durumu anlattı.
Rasûlullah (sav) ona, bu sözleri söylerken neler hissettiğini
sordu. Yâsir; kalbinin imanla dolu olduğunu, Allah
ve Rasûlüne olan sevgisinin değişmediğini söyledi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, kalben inandığı sürece
zor durumda kaldığında böyle davranmasında bir sakınca
olmadığını belirtti.

Varlıklı Müslümanlar da çeşitli işkencelere uğratıldılar.
Hz. Osman (ra)’a amcası Hakem b. Ebü’l-As tarafından
baskı yapıldı ve mali harcamalarına kısıtlama getirilerek
dinden döndürülmek istendi.
Sa‘d b. Ebi Vakkas (ra) annesinin direnişi ile karşı karşıya
kaldı. Hatta bu sebeple, Allah’ı inkâra zorlayan annebabalara
boyun eğmemek gerektiğine dair âyet indi.
Abdullah b. Mes‘ûd (ra) Kâbe avlusunda Allah’ın
âyetlerini açıkça okuduğu için bayılıncaya kadar dövüldü.
Mus‘ab b. Umeyr (ra) zengin bir ailenin refah içinde
yetişmiş bir oğlu iken Müslüman olduğu için ailesinin
şiddetli tepkisi ile karşılaştı, hiçbir maddi ihtiyacı karşılanmadığı
gibi elbiseleri bile elinden alındı



Bunların ötesinde bizzat Hz. Peygamber’in geçtiği yollara
pislikler ve dikenler dökülmüş, evi taşlanmış, hatta
namaz kılarken üzerine deve işkembesi atılmıştı. Müşriklerin baskı, tehdit ve işkenceleri Müslümanları
dinlerinden çevirmek şöyle dursun, onların imanlarını
daha da kuvvetlendiriyordu.
Bu durum karşısında ne yapacaklarını şaşıran Kureyşliler
birtakım söylentiler yaymaya ve iftiralara başladılar

Kureyşliler, Hz. Muhammed (sav)’in İslam’a davetini
durdurmak amacıyla Ebû Talib ile iki kez görüştüler. Ebû
Talib ilk görüşmeyi gönül alıcı bazı sözlerle savuşturdu.
İkincisinde Kureyşliler tehdit edici ifadeler kullanınca
Rasûlullah (sav)’ı çağırdı ve kabilesine karşı daha fazla
direnemeyeceğini söyledi. Amcasının kendisini artık himaye
etmeyeceğini düşünen Hz. Peygamber, “Bu işten
vazgeçmem için güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler
hiçbir şey değişmez, Allah bu dini üstün kılıncaya
kadar çalışacağım veya bu uğurda öleceğim” şeklinde
kararlı bir cevap verdi. Bunun üzerine Ebû Talib, yeğenini
Git istediğini söyle, Allah’a andolsun ki seni asla onlara
teslim etmeyeceğim” sözleriyle teselli etti.
uzaktan eğitim,eba, ya uygun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder