İLK VAHİY
Peygamberimiz Mekke’de büyümesine rağmen putlara
hiçbir zaman tapmamıştı. Tek Tanrı inancına sahip olan “Hanifler” gibi
Peygamberimiz de Allah hakkında düşünür ve sık sık Nur Dağı’ndaki Hira
mağarasına giderdi. Yiyeceği tükenince şehre inerdi. Fakirlere yardımda bulunup
Kâbe’yi tavaf eder ve evden yiyecek alarak tekrar mağaraya dönerdi.
610 yılında Ramazan ayının son günleriydi. Peygamberimiz yine Hira mağarasında
yalnız başınaydı. Vahiy meleği Cebrail Allah’ın ona gönderdiği ilk vahiy ile
“Oku!” diye seslendi. Ardından Cebrail şu âyetleri okudu:
Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan
yarattı. Oku, çünkü senin rabbin, çok cömerttir. O insana yazmayı ve
bilmediğini öğretendir.” (Alak Sûresi 96/1-5) Cebrail ile ilk kez karşılaşan
peygamberimiz çok korktu. Hatta kendini mağaranın dışına atıp, kaçmak istedi.
Dağdan koşarak inip evine gitti, uyumak istedi. Eşi Hz. Hatice’den (r.anha)
kendisini sıkıca örtmesini istedi. Peygamberimiz kalktıktan sonra yaşadıklarını
sevgili eşi Hz. Hatice’ye (r.anha) anlattı.
Hazreti Hatice, eşi Muhammed’e (s.a.v.) inandı. “Korkma! Allah’a yemin ederim
ki o, hiçbir zaman seni utandırmaz. Çünkü sen akraba hakkını gözetirsin. Doğru
konuşursun, güçsüz olanlara yardım edersin. Fakiri doyurur, misafiri ağırlar,
ihtiyacı olanı kollayıp gözetir ve haksızlığa uğrayanlara arka çıkarsın.” dedi.
Ardından da Hz. Peygamber’i amcasının oğlu olan Varaka b. Nevfel’e götürdü.
Hazreti Hatice’nin bilgili ve tecrübe sahibi akrabası Varaka b. Nevfel Hazreti
Muhammed’in (a.s.) başına gelenleri dinledikten sonra “Senin gördüğün, Allah’ın
Mûsâ peygambere de gönderdiği Cebrail adlı melektir. Keşke genç olsaydım, keşke
insanların seni zorla yurdundan çıkaracağı o günlerde yanında olabilseydim.”
dedi.
Varaka biliyordu ki, kötülükler ile yaşamaya alışmış
insanlar, yeryüzüne iyiliği yaymakla görevli peygamberlere pek de iyi
davranmamışlar, çoğu kez onları göç etmek zorunda bırakmışlardı. Resûlullah
efendimiz (s.a.v.) yaşadıklarının Allah tarafından gerçekleştirilen şeyler
olduğuna emin olunca, rahatladı. Şimdiye kadar hiç puta tapmamıştı. Tek ve
üstün bir yaratıcının varlığından emindi. Ve şimdi O yüce yaratıcı, ona
peygamberi olma görevini vermişti.
İyi de ona kim inanırdı ki? Eşi Hatice’ye, Cebrail’in ona vahyettiği âyetleri
tekrarladı. “Kimse inanmazsa, ben inanırım!” dedi Hatice annemiz.
Peygamberimize ilk inanan kişi Hz. Hatice (r.anha) idi.
Hz. Hatice’nin ardından yakın
dostu şimdiki deyimle kankası Hz. Ebû Bekir, amcasının oğlu Ali b. Ebû Talib
(Hz. Ali) ve hizmetlisi Zeyd b. Hârise, kızları Zeynep,
Rukiyye ve Ümmü
Gülsüm Müslüman oldu
Bu dönemde Hz. Peygamber (sav),
Müslümanlara,
vahyedilen Kur’ân ayetlerini okuyor,
iyilik yapıp kötülükten
uzak durmanın önemini anlatıyor,
dünyada yapılan her şeyin hesabının verileceği âhiret hayatı hakkında uyarılarda bulunuyordu.
İlk Müslümanlar, bu gizlilik döneminde
Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın evinde bir araya
geliyorlardı. Ev,Kâbe’nin yakınında Safâ tepesinin eteğindeydi
İlk Müslümanlardan çoğu Cennetle müjdelenmiştir
Buradaki faaliyetler, Hz. Ömer’in Müslüman olmasına kadar devam etti.
Peygamberimiz en yakınından
başlayarak, insanlara İslâm’ın güzel çağrısını ulaştırma emri üzerine, bütün
akrabalarını evinde yemeğe davet etti. Yemek sonrasında onlara İslâm’ı anlattı.
Allah’ın var ve bir olduğunu, kendisinin O’nun peygamberi oluşunu, bu yüce
görevini kusursuz bir şekilde yerine getirmek isteğini söyledi... En sert tepki
Peygamberimizin amcalarından biri olan Ebû Leheb’den geldi. “Akrabasını böyle
kötü bir şeye davet eden başka kimse görmedim!” diyerek evi terk etti.
Ama Resûlullah (s.a.v.) efendimiz
vazgeçecek değildi. Ertesi gün yine bir davet verdi. Yine anlattı doğru
bildiklerini.
Sonra çağrısını Mekke halkına da
duyurdu. Safa tepesine çıkıp . “Ey Kureyşliler!” diye seslendi. “Şu dağın
arkasında düşman var ve şimdi size saldıracak dersem, bana inanır mısınız?”
Herkes hep bir ağızdan, “Evet! Biz senin yalan söylediğini daha önce hiç
duymadık!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz “Allah’a yemin ederim ki bir gün
öleceksiniz ve yine bir gün dirilip bütün yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.
İyiler için cennet, kötüler için de cehennem vardır. Ben sizi kıyamet gününün
zorluklarına karşı uyarmakla görevlendirildim. Allah’ın birliğine ve benim
peygamber olduğuma inananlar bu günün zorluklarından kurtulacak, inanmayanlar
ise büyük bir sıkıntı çekecektir. Bu çağrıda bana yardım etmeye hazır mısınız?”
diye sordu.
Bu duyurudan sonra Mekkede herkes onun
peygamberliğini duymuş oldu.
Ona ilk inananlar genelde gençler
fakirler ve kadınlar dı yani toplumda ezilen adalete ihtiyaç duyan ve değişime
açık olan insanlar
Hz. Peygamber’e inananların gittikçe
arttığını gören Kureyşliler
onu küçümsemeye ve ona hakaret
etmeye başladılar; bir süre sonra da
şiddete başvurmaktan,
Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara
işkence etmekten çekinmediler.
Bu baskıların en
ağırını Yâsir ailesi yaşadı
Sümeyye, Ebû Cehil’in acımasız işkenceleri
altında
can vererek İslam tarihinde ilk şehit
ünvanını kazandı.
Yâsir de aynı gün işkence ile şehit edildi.
Anne ve babasının,
gözünün önünde öldürüldüğüne şahit olan
Yâsir, müşriklerin ağır işkencelerine daha
fazla dayanamayarak
Hz. Peygamber’in aleyhinde konuşmak
zorunda kaldı. Müşriklerin elinden kurtulur
kurtulmaz
da Hz. Peygamber’in yanına giderek durumu
anlattı.
Rasûlullah (sav) ona, bu sözleri söylerken
neler hissettiğini
sordu. Yâsir; kalbinin imanla dolu olduğunu,
Allah
ve Rasûlüne olan sevgisinin değişmediğini
söyledi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, kalben inandığı
sürece
zor durumda kaldığında böyle davranmasında
bir sakınca
olmadığını belirtti.
Varlıklı Müslümanlar da çeşitli işkencelere
uğratıldılar.
Hz. Osman (ra)’a amcası Hakem b.
Ebü’l-As tarafından
baskı yapıldı ve mali harcamalarına kısıtlama
getirilerek
dinden döndürülmek istendi.
Sa‘d b. Ebi Vakkas (ra) annesinin direnişi
ile karşı karşıya
kaldı. Hatta bu sebeple, Allah’ı inkâra
zorlayan annebabalara
boyun eğmemek gerektiğine dair âyet indi.
Abdullah b. Mes‘ûd (ra) Kâbe avlusunda
Allah’ın
âyetlerini açıkça okuduğu için bayılıncaya
kadar dövüldü.
Mus‘ab b. Umeyr (ra) zengin bir ailenin
refah içinde
yetişmiş bir oğlu iken Müslüman olduğu için
ailesinin
şiddetli tepkisi ile karşılaştı, hiçbir maddi
ihtiyacı karşılanmadığı
gibi elbiseleri bile elinden alındı
Bunların ötesinde bizzat Hz. Peygamber’in
geçtiği yollara
pislikler ve dikenler dökülmüş, evi
taşlanmış, hatta
namaz kılarken üzerine deve işkembesi
atılmıştı. Müşriklerin baskı, tehdit ve işkenceleri Müslümanları
dinlerinden çevirmek şöyle dursun, onların
imanlarını
daha da kuvvetlendiriyordu.
Bu durum karşısında ne yapacaklarını şaşıran
Kureyşliler
birtakım söylentiler yaymaya ve iftiralara
başladılar
Kureyşliler, Hz. Muhammed (sav)’in
İslam’a davetini
durdurmak amacıyla Ebû Talib ile iki
kez görüştüler. Ebû
Talib ilk görüşmeyi gönül alıcı bazı
sözlerle savuşturdu.
İkincisinde Kureyşliler tehdit edici
ifadeler kullanınca
Rasûlullah (sav)’ı çağırdı ve
kabilesine karşı daha fazla
direnemeyeceğini söyledi. Amcasının
kendisini artık himaye
etmeyeceğini düşünen Hz. Peygamber, “Bu
işten
vazgeçmem için güneşi sağ
elime ayı da sol elime verseler
hiçbir şey değişmez, Allah
bu dini üstün kılıncaya
kadar çalışacağım veya bu
uğurda öleceğim” şeklinde
kararlı bir cevap verdi. Bunun üzerine
Ebû Talib, yeğenini
“Git istediğini söyle, Allah’a
andolsun ki seni asla onlara
teslim etmeyeceğim” sözleriyle teselli etti.
uzaktan eğitim,eba, ya uygun