İnsanlık tarihinde ölüm hakikati hep en büyük gerçek olmuştur.
Bazen eceliyle bazen bir sebeple gelir insan ölüm Bu sebepler hastalık trafik kazası gibi sebepler olabilir.İster dünyanın en azimli en güçlü insanı olun azimli demişken vahim bir olay
sonucu Ampüte Milli Takım Kaptanımız Osman ÇAKMAK’ın annesi Sultan Çakmak vefat etti, babası Ömer Çakmak hastanede tedavi altında. Sultan Çakmak'a Allah'tan rahmet, baba Ömer Çakmak'a acil şifalar diliyoruz.milli sporcumuz ve aile fertlerine sabırlar diliyoruz.
sonucu Ampüte Milli Takım Kaptanımız Osman ÇAKMAK’ın annesi Sultan Çakmak vefat etti, babası Ömer Çakmak hastanede tedavi altında. Sultan Çakmak'a Allah'tan rahmet, baba Ömer Çakmak'a acil şifalar diliyoruz.milli sporcumuz ve aile fertlerine sabırlar diliyoruz.
Öldükten
sonra dirilme, haşr ve ahiret inacı i, cahiliye dönemi insanlarının da ciddî
problemi olmuş ve hatta Rasulullah’a (asm) gelerek, çürümüş kemik parçalarını
göstererek, ‘Çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diye sormuşlardır.
Ölüm
gerçeğini i anlamak, varlığı, hayatı anlamakla ilgilidir Hayatın anlamını,
varlığının hakikatini, kendi varlığını çözen ve idrak eden insan, ölüm gerçeğini
anlayacak, gerekli dersler çıkaracaktır.
Aslında
doğduğu gün insan ölüme adım atmıştır. Nefisler bu kadar yakın ve bu kadar
gerçek olan hakikate bir o kadar uzaktır.
Peygamberimiz ne güzel tarif etmiş hayat ve ölümü
Peygamberimiz ne güzel tarif etmiş hayat ve ölümü
Schopenhouer’un
ölümle ilgili şu tesbiti dikkat çekicidir: “Aldığımız her nefes bizi sürekli
etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker. Nihâî zafer ölümün olacaktır. Çünkü
doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce
onunla yalnız kısa bir süre için oynar.
Bununla
birlikte hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve özenle
devam ederiz.
Tıpkı
sonunda patlayacağından emin olsak da olabildiğince uzun ve büyük bir sabun
köpüğünü üflememiz gibi.”
İnsan
ölüm gerçeğini üzerine hiç almak istemez. Hep başkalarına geleceğini sanır,
fakat çember daralmaya başlayınca, yani bir bir gördüğümüz, tanıdığımız simalar
o uzun sefere gidince, bir an durur ve düşünürüz. Faniliği ve ölümlü olduğumuzu
tam hissedecekken, yine nefis oyunlarını oynamaya başlar ve tekrar dünyaya,
faniliğe dalar.
Peygamber
Efendimiz (asm) bir hadis-i şerifinde, “Ölümden sonra olacakları bildiğiniz
gibi, hayvanlar da bilselerdi, yemek için semiz hayvan bulamazdınız”
demiştir.
Ölüm,
ömrün, varlığın sonu değildir. Varlığın her ânında sonun yakınında olmak
demektir. Zira kalbimiz her vuruştan sonra saniyenin altıda biri kadar
dinlenir. Yani günde yüz bin defa çarpan kalp, dört saat ölerek durmaktadır. Bu
ölüm, yüz bin taksitle olduğu için biz bunu anlamayız.
İşte
biz insanlar gün içinde arzular, emeller, hırslar, istekler yumağı halinde
iken, taksitler halinde ‘ölmeden evvel ölebilmek’ hakikatini bulabilsek, hayat
daha anlamlı olacaktır.
Ölüm
gelecek bir nokta değil, belki de arkamıza dönüp baktığımızda geride kalan
hayatımızdır. Ölüm rabıtasının ehl-i tarikat ile ehl-i hakikat arasındaki farkı
bu noktadır. Ehl-i tarikat hayalen istikbale giderler.
Ehl-i
hakikat ise her geçen dakikanın, her geçen saatin, senenin, yüzyılın,
medeniyetin ölümlerini tefekkür eder ve gelecekte de kendi cenazesini, asrının
cenazesini ve bir parça daha gitse dünyanın ve kâinatın cenazesini anında
müşahede eder.
Meşhur dizi Kurtlar vadisinde de Necati Şaşmaz ölümle başlamıyor muydu diziye her halü karda ölüm hem bir son hem bir başlangıçtır.Allah ölümünde hayırlısını versin
Yazınız çok güzel olmuş, emeğinize sağlık. Devamını bekliyoruz.
YanıtlaSilTeşekkürler biraz aceleye geldi ama video ile dengelendi :)
Sil